Utanç

“İnsanlar bazen hayatta kalmak için sahte benliklerini sergilerler, ancak bu süreçte kendilerini kaybederler. İşte utanç bu kayboluşun en derin izidir.”

Utanç, insanın ruhsal dünyasında derin izler bırakan bir duygudur. Varlığını, yaşamın ilk yıllarında kişinin bakım vereniyle arasındaki uyumu kaybetmesine verdiği duygusal tepkiden temel alır. Bu uyumun hayatta kalmak için gerekli görülmesi, utancın çok acı verici olabilecek gücünü açıklar. Kendi kimliğini inşa ederken, kişinin başkalarının gözünden nasıl göründüğüne dair duyduğu endişe, çoğu zaman utanç duygusunu besler. Bu bağlamda, utanç, arzuladığımız benlik ile mevcut benliğimiz arasındaki uzaklıkla alakalıdır. Kendimizi olmak istediğimiz kişi olarak göremediğimizde, bu derin duyguya kapılırız.

Neden Utanırız?

Utancın kökenleri, yaşamın ilk yıllarında yaşanan ayrışma-bireyleşme süreci ile yakından ilişkilidir. Bebeğin kendisini anne ile bir bütün olarak algılamasının ardından kendilik ve öteki ayrımını hissetmeye başlaması daha sonradan tutarlı ve sağlam bir kişilik geliştirmesinin temelidir. Bu süreçte bebek, anneyle olan simbiyotik bağdan yavaş yavaş ayrışır ve kendi bireysel varlığını keşfetmeye başlar. Ancak bu ayrışma sancılıdır; bebek, anneden uzaklaştıkça hem keşfetmenin verdiği özgürlüğü hem de ayrılığın yarattığı kaygıyı aynı anda deneyimler. Bu dönemde yaşanan zorlayıcı deneyimler, bireyin daha sonraki yaşamında utanç duygusunun zeminini hazırlayabilir. Çocuk, anneden ayrılmaya çalışırken yeterince desteklenmediğinde veya reddedildiğinde, bu yetersizlik hissi derinlerde bir utanç duygusuna dönüşebilir. “Bir şeyler eksik,” diye düşünür kişi. “Ben eksik olmalıyım.” Bu eksiklik, hayatın ilerleyen dönemlerinde başkalarının gözünden nasıl göründüğümüzle ilgili bir saplantıya yol açabilir.

Ebeveyn Tutumları ve Utancın Derinleşmesi

Çocuğun özgün yanlarını bastıran, eleştirel ve kontrol edici bir tavır sergileyen ebeveynler, çocuğun kendi benliğini değersiz ve utanç verici bulmasına neden olur. Çocuk, kendi gerçekliğiyle var olursa ailesi tarafından onaylanmayacağını düşündüğünde, onların beklentilerine uyum sağlama baskısı altında ezilir. Bu beklentilere uyamadığında ise derin bir utanç hisseder. Diğer bir ifadeyle, çocuğun doğal eğilimleri, bağımsızlık arayışları ya da hataları ebeveynler tarafından olumsuz karşılandığında, çocuk kendi varlığının istenmediği ya da kabul görmediği hissine kapılır. Bu, çocuğun utanç duygusu geliştirmesine ve kendi kimliğiyle ilgili sürekli bir güvensizlik yaşamasına neden olabilir. Kendinde kabul edilemez yanlar olduğuna inanan çocuk, sürekli olarak başkalarının gözünde nasıl göründüğünü izler, kendi benliğine dışarıdan bakar. Bireyin kendilik değerinin dışarıdaki bakışlarla ölçüldüğü bir dünya, utanç duygusunu sürekli tetikleyen bir mekanizmaya dönüşebilir.

Buna karşın, ayrışma-bireyleşme sürecinde sağlıklı destek alabilen çocuklar ise, benlikleriyle ilgili daha sağlam bir güven duygusu geliştirirler. Ebeveynlerin kabul edici ve destekleyici bir tutum sergilemesi, çocuğun bireyselliğini güvenle keşfetmesine olanak sağlar. Bu, ileriki yaşamlarında utanç duygusunu daha sağlıklı bir şekilde yönetmelerine yardımcı olur; olumsuz değerlendirmeleri benliklerine yönelik kişisel bir saldırı olarak değil, insan olmanın doğal bir parçası olarak görmelerini sağlar. Ayrıca, hayatın erken dönemlerinde küçük dozlarda yaşanan utanç, kişide vicdan ve sosyal sorumluluk duygusunun gelişmesini sağlar ancak uzun süreli utanç deneyimi duygu düzenlemesi ve öz-kimlik konularında sorun yaşanmasına neden olur.

Sahte Benlik ve Utanç: Gerçekten Kaçış

İnsan, kendi yansımasına bakarken onu tamamen parlak ve bütün görmek ister. Ancak hayatın bir noktasında, aynada küçük bir çatlak belirir. İlk başta bu çatlak, sadece ufak bir kusurdur, ancak zamanla büyür, yayıldıkça yayılır ve yansımanın tamamını bozar. Kişi, bu çatlağı gizlemek için aynanın önüne türlü perdeler çeker çünkü başkalarının bu eksikliği fark etmesinden korkar. İşte utanç da tam olarak bu şekilde işler: Kişi, içsel dünyasındaki eksikliklerin ve kusurların fark edilmesinden derin bir korku duyar, bu korku onu giderek daha fazla izole eder ve başkalarına karşı savunmasız hale getirir.

Bu izolasyon, utancı daha da derinleştirir. Utancın merkezinde, başkaları tarafından reddedilme ve dışlanma korkusu yatar. Kişi, gerçek benliğini sergilemekten çekinir ve başkalarının onayını kazanmak için sahte bir benlik yaratır. Ancak bu sahte benlik, kişiyi kendi içsel doğrularından uzaklaştırır ve kimlik kaybına neden olur. Bu kayboluşun en derin izi de utanç olarak kalır.

Utançla Nasıl Başa Çıkılabilir?

Utancın yarattığı derin izlerden kurtulmak, kişinin kendi gerçek benliğiyle barışmasını gerektirir. Aynadaki çatlağı onarmak, başkalarının beklentilerinden bağımsız olarak kendi değerini kabul etmeye dayanır. Kendi kusurlarını, insani zaaflar olarak görmek ve kendini bu haliyle kabul etmek, utancın etkisini sağaltmanın en güçlü yollarından biridir.

Sonuçta, utanç bir zayıflık değil aksine insan olmanın kaçınılmaz bir parçasıdır. Bu duygu, bizi kendi derinliklerimize bakmaya ve orada barış içinde var olmaya davet eder. Utancımızla barıştığımızda, gerçek benliğimizi bulur ve kendi varoluşumuzun eşsizliğini kabul ederiz.

Psk. Dan. Merve Şenli

Kaynakça

Cozolino L. (2022), İnsan İlişkilerinin Nörobilimi: Bağlanma ve Sosyal Beynin Gelişimi, Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları.

Horney, K. (2017a). İçsel Çatışmalarımız. 3.Baskı, İstanbul: Sel Yayıncılık.

Mahler, M. S., Pine, F., & Bergman, A. (1975). The Psychological Birth of the Human Infant: Symbiosis and Individuation. Basic Books.