Sınıftaki bir arkadaşınızdan notlarını ödünç alıp alamayacağınızı sorduğunuzu varsayın. Arkadaşınızın notlarını size verip vermeyeceği konusunda endişelenir miydiniz? Bir yakın arkadaşınıza onu üzecek bir şey söyledikten veya yaptıktan sonra onunla konuşmak istediğinizi, ders çıkışında hocanıza anlamadığınız bir konuda soru yöneltip size ekstra zaman ayırıp ayıramayacağını sorduğunuzu ya da romantik partnerinizden sizin için önemli bir konuda yardım istediğinizi düşünün. Alacağınız yanıttan endişe eder miydiniz?

Bu sorular karşısında verilen cevaplar herkes için bir miktar stres yaratabilir. Kimileri duyacağı olumsuz cevaplarla daha sağlıklı başa çıkabilirken kimileri aldığı yanıtlarla beraber reddedilmiş hissedebilir. Kimileri reddedilme kaygısının da getirdiği duygusal zorlanmalar nedeniyle var olan ihtiyaçlarını, arzularını, sorumluluklarını bastırarak konuşmaktan, adım atmaktan kaçınabilir. Ya da aldığı cevaba o duruma uygun olmayan çok yüksek bir tepki göstererek ilişkideki bağları zedeleyebilir. “Reddedilme duyarlılığı” kavramı tam da bu gibi davranışları kapsar.

Peki nedir reddedilme duyarlılığı? Reddedilme duyarlılığı kişinin önemsediği bireylerden gelen reddedilme endişesini yoğun bir şekilde yaşaması ve reddedilme durumunda da var olan duruma uygun olmayan aşırı tepkiler göstermesi olarak açıklanabilir. Reddedilmeyi endişeyle beklemeye, kolayca algılamaya ve reddedilmeye aşırı tepki vermeye yönelik bilişsel-duygusal işlemleme eğilimi olarak da tanımlanabilen reddedilme duyarlılığı, kişinin özsaygısını, özgüvenini, kişilerarası ilişkilerindeki sosyal ve psikolojik uyumunu ve genel yaşam kalitesini etkileyebilmektedir. Reddedilme duyarlılığı olan kişiler, ilişkilerde veya sosyal etkileşimlerde gerçekleşen küçük belirtileri, eleştirileri veya reddetme risklerini abartılı bir şekilde algılayabilirler. Bu algı, başkalarının onları kabul etmediğini veya onlardan uzaklaştığını düşünmelerine ve bu nedenle kendilerini savunmasız veya tehdit altında hissetmelerine neden olabilir. Ek olarak, reddedilme duyarlılığı olan bir kişi, sosyal ilişkilerde ve günlük yaşamda çeşitli zorluklarla karşılaşabilir. Bu zorluklar arasında sürekli endişe ve kaygı hissetmek, sürekli olarak başkalarının onu reddedeceği veya terk edeceği korkusuyla yaşamak, başkalarının sözlerini veya davranışlarını aşırı derecede kişisel almak, güvensizlik ve düşük özsaygı gibi duygusal zorluklar yer alabilir.

Reddedilme duyarlılığı kavramına, John Bowlby’nin bağlanma kuramı perspektifinden bakıldığında, yaşamın ilk yıllarında ebeveynlerle kurulan ilişkinin gelecekteki ilişkilerde bir prototip görevi gördüğü inancından hareketle bakım veren kişiyle ilgili deneyimlenen yetersiz ilgi, sıcaklık, şefkat ve güven, ileriki yaşlarda kişilerin ilişkilerindeki davranışlarını olumsuz anlamda etkilemektedir. Erken çocukluk döneminde çevrelerindeki yetişkinlerden yeterli destek alamayan bireyler, geçmişlerindeki reddedilme tecrübelerine dayanarak ileriki yaşamlarında herhangi bir yardım, destek veya isteklerinin reddedileceğine dair bir inanç geliştirirler. Bu inanç, olayları veya ilişkileri negatif algılamalarına, belirsiz işaretleri kendi üstlerine almalarına ve reddedileceklerini beklemeye başlamalarına neden olabilir. Diğer bir ifadeyle, çocuklukta ebeveynleri tarafından fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları tutarlı bir şekilde karşılanmayan, duygusal olarak desteklenmeyen ve olumsuz deneyimler yaşayan çocukların bu yaşantıları içselleştirip yetişkinlikte reddedilme duyarlılığı yüksek bireyler olabilecekleri düşünülmektedir.

Diğer bir taraftan, yaşamındaki önemli ilişkilerinde (ebeveyn, akran, romantik partner vb.) reddedilme deneyimlerine maruz kalmak kişilerinin reddedilme duyarlılığını yükselterek, reddedilme potansiyeli olan sosyal durumlardan kaçınma davranışı yaratabilmektedir. Kişide reddedilmeye dair bir beklentinin var olması reddedileceğine dair algılarını kolaylaştırırken bu algılar da kişinin beklentilerini pekiştirir. Bu bağlamda, reddedilme duyarlılığı insanların tatmin edici ve destekleyici yakın ilişkiler sürdürebilme imkanını da zayıflatabilmektedir. Bunun temel nedenlerinden biri, reddedilmeye duyarlılığı olan bireylerin ilişkilerde güvensizlik ve reddedilme korkusuyla sınırlı iletişim kurması ve çatışmadan kaçınmasıdır. Bundan dolayı, bu kişiler reddedilme durumu ile karşı karşıya kalmamak için bir nevi kendilerini de koruyabilmek için yakın ilişkilerden kaçınmaya yatkın olabilmektedir.

Öte yandan, reddedilme duyarlılığı yüksek kişilerin sahip oldukları kaygı dolu reddedilme beklentisi, yaşamın ilerleyen yıllarında olası bir tetikleyiciyle bir araya geldiğinde kişinin diğer insanların davranışlarını reddedilmek olarak algılamasına ve beklemesine yol açar. Ardından, hissedilen reddedilme duygusu, kişinin yoğun negatif tepkiler göstermesine sebep olurken; en nihayetinde, bu düşmanca ve saldırgan tepkiler gerçek bir reddedilmeye yol açabilmektedir. Diğer bir ifadeyle, kişinin önceden var olan reddedilme duyarlılığı, kendini gerçekleştiren bir kehanet haline gelebilir çünkü reddedilmeye dair var olan güçlü hassasiyet ve beklenti; kişinin duygularını, düşüncelerini, davranışlarını ve ilişkilerini etkileyerek beklediği olumsuz sonuçları doğrulayabilir. Bu durumda, birey reddedilme olasılığını beklediği için, davranışları ve tepkileri reddedilmeye dair beklenti ile uyumlu olabilir. Bu tutumlar, çevresindeki insanların davranışlarını yanlış şekilde reddedilme olarak algılamasına ve böylece ilişkilerde gerçekten reddedilmeye yol açabilecek bir döngü oluşturabilir.

Reddedilmek, hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır. Ancak, bu deneyimi anlamak ve kabul etmek, kişinin ruhsal sağlığı için kilit bir adımdır. Bireylerin, reddedilme duyarlılığının beraberinde getirdiği zorlanmaları ve zor duyguları bastırmak yerine, reddedilme duyarlılığının kökenini anlamaya çalışmaları ve bu duyarlılığın tetiklediği duyguları, düşünceleri ve davranışları fark etmeleri büyük önem taşır ve içsel bir denge bulmalarına yardımcı olabilir. Ayrıca, reddedilme duyarlılığının ardındaki içsel dinamiklere dair farkındalık geliştirebilmek derin duygusal izlerin açığa çıkarılmasına yardımcı olabilir ve bireylerin otomatik reddedilme algılarının arkasındaki duygusal bağlantıları keşfetmelerini ve bunları anlamlandırabilmelerini sağlayabilir. Bu içsel dinamiklerin anlaşılması, olumsuz düşüncelerle başa çıkma stratejilerinin geliştirilmesine ve sağlıklı ilişki becerilerinin kazanılmasına olanak tanıyabilir. Örneğin, terapi sürecinde birey, geçmişten gelen bu izlerle yüzleşerek, ilişkilerinde daha derin bir anlam kurma yeteneği kazanabilir. Bu süreç, geçmişteki reddedilme deneyimlerinden kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmaya yönelik önemli bir adım olabilir. Sonuç olarak, birey bu yöntemlerle kendi farkındalığını derinleştirerek hem kendisiyle hem de diğerleriyle daha sağlıklı ve olumlu ilişkiler kurabilir.

Psk. Dan. Merve Şenli

Kaynakça

  • Berenson, K. R., Gyurak A., Ayduk, O., Downey G., Garner, M. J., Mogg, K. Bradley, B. P. ve Pine, D. S. (2009). Rejection sensitivity and disruption of attention by social threat cues. Journal of Research in Personality, 43(6), 1064-1072.
  • Bowlby, J. (1980). Attachment and loss: Vol. 3. Sadness and Depression. New York: Basic Books.
  • Feldman, S., & Downey, G. (1994). Rejection sensitivity as a mediator of the impact of childhood exposure to family violence on adult attachment behavior. Development and psychopathology6(1), 231-247.
  • Downey, G., & Feldman, S. I. (1996). Implications of rejection sensitivity for intimate relationships. Journal of personality and social psychology, 70(6), 1327.