Bağlanma: Çocukluk Deneyimlerinden İlişki Dinamiklerine…

Yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Nazım Hikmet Ran

Sahi ne kaybederdi? 

Tahir sevilmez, istenmez, tercih edilmez biri olurdu çoğumuz için. Tahir’in üzülmesi, acı çekmesi çok anlaşılır. Süreci sindirmekte zorlanması, bazen inkar etmesi, bazen öfkelenmesi, bazen çökmesi.. Hepsi bu sürecin parçaları olabilecekken ve anormal bir duruma verilen normal tepkilerken… Tahir’in en çok da yas tutmaya hakkı varken… İlişkinin bitişini, kendi özümüzden ayrıştırmak o kadar da kolay olmuyor…

Peki nasıl böyle bir sürecin içine giriyoruz? Nasıl oluyor ki bir diğerinin bizi nasıl gördüğü o kadar hayati bir yere dokunuyor bizler için? Sorunun anahtarı çocukluğumuzda ve bakım verenimizle ilişkimizde saklı. Bizler büyürken, yetişirken özellikle bakım verenimiz ve yanımızda yöremizde olan önemli diğerleri bizi nasıl konumlandırırsa, bize hangi sıfatları atfederse bizler kendilik algımızı bu doğrultuda inşa ediyoruz. Erken dönem çocuklukta tüm bunları sorgulayacak, süzgeçten geçirecek bir yapı olmadığından bu kısımları fark etmek ve bunlarla ilgili aksiyona geçmek çoğunlukla yetişkin dönemlerimizde mümkün olabiliyor. 

Araştırmaların da gösterdiği üzere özellikle bakım verenimizle olan ilişkimiz partner ilişkilerimizi yakından etkileyebiliyor. Bizler çoğunlukla tanıdıklığa çekiliyoruz. Örneğin, annenin sevgisi üzerine kaygı duyan bir çocuk, telafi modlarını, alttan alıcılık taraflarını çokça parlatabilir. Bunun nedeni annenin ilgisini, sevgisini kaybetme korkusudur. Bu bir çocuk için o kadar dehşete düşürücü bir korku olabilir ki çocuk bu uğurda ona yarar sağlayacak tüm yollara sıkı sıkıya tutunur. Ve öyle ki sonrasında bu yolları kendinden ayırmak, başka yolların da ihtimal olabileceğini düşünmek, düşünse bile bunları seçmek hiç de kolay olmaz. 

Tam da bu noktalarda aynı döngüsel nedenselliğe onu götürebilecek bir partner çıkagelse, ‘Evet’ diyebilir kişi, ‘Ben bu kişiyle nasıl iletişim/ilişki kurulacağını çok iyi biliyorum’. Sorun şu ki tam da bu çok iyi bilinen ve cezbeden taraflar ilişkinin devam eden sürecinde çift için en çok mesele yaptıkları konu haline gelecektir. Ne acı.. Çözümsüz mü? Hayır!

Çocukluğumuzda karşılanmamış ihtiyaçlarımız, partner ilişkimizde de en çok ihtiyaç duyduğumuz ama aynı zamanda en çok eksikliğini hissettiğimiz alanlar haline gelir. Bakım verenimizle kurduğumuz ilişki, yaşamın ilk yıllarında dünyayı ve kendimizi nasıl gördüğümüzü şekillendirir. Bu ilişki, aynı zamanda bağlanma tarzımızın temelini oluşturur ve yetişkinlikteki partner ilişkilerimizi derinden etkiler. Bakım verenimizle nasıl bir ilişki içindeysek, benzer bir ilişkiyi partnerimizle kurma eğilimindeyiz. Örneğin, çocuklukta duygusal erişilebilirliği sınırlı bir bakım vereni olan bir birey, bu erişimi bir partnerde arayabilir; fakat partneri de benzer bir uzaklık gösteriyorsa bu durum kişinin yaralarını yeniden açabilir. 

Bazen yaralar açılabilir hatta açılmalı ki doğru tedavi yapılabilsin… İlişkilerimizdeki zorluklar, aslında kendimizi tanımamız ve iyileşmemiz için fırsatlar sunar. Bakım verenimizden aldığımız mirası fark etmek ve bunu şefkatle dönüştürmek hem bireysel hem de ilişkisel anlamda büyümeyi mümkün kılar.

Uzman Psikolog / Çift ve Aile Terapisti Merve Güney

Kaynakça:

Holmes, J. (2014). John Bowlby and attachment theory (2nd ed.). Routledge.

Johnson, S. M. (2019). Attachment theory in practice: Emotionally focused therapy (EFT) with individuals, couples, and families. Guilford Press.

Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2016). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change (2nd ed.). Guilford Press.