Annelik ve Ruhsal Tutulma Üzerine

Bir bebek dünyaya geldiğinde, henüz bir “ben” olmanın sınırlarını çizemez. Onun için beden ile çevre, iç ile dış, ben ile öteki ayrımı yoktur. O, bir duyu bombardımanının ortasında, yalnızca hissettiklerinin etkisi altındadır. İşte bu dönemde, bebek için “var olmak”, aslında bir başkası tarafından tutulmakla mümkündür. Donald Winnicott’un (1960) psikanalitik kuramında geliştirdiği “tutma” (holding) kavramı tam da bu noktada belirir: Tutma, yalnızca fiziksel bir taşıma değil, aynı zamanda ruhsal bir kapsayıcılıktır.

Tutma (Holding) Nedir?

Winnicott’un “holding environment” kavramı, annenin (ya da birincil bakımverenin) bebeğe sunduğu duygusal, bedensel ve zihinsel kapsayıcılığı ifade eder. Bu çevre, yalnızca bebeğin fiziksel ihtiyaçlarına değil, aynı zamanda henüz adlandıramadığı, şekilsiz ve ham olan ruhsal ihtiyaçlarına da cevap verir. Annenin bu işlevi, bebeğin kaygılarını düzenlemesine, dış dünyanın tehditkâr olmaktan çıkıp anlamlandırılabilir hale gelmesine yardımcı olur.

Holding, annenin yalnızca “bir şeyler yapması” değil, “bir şekilde olması” ile ilgilidir. Bu, annenin zihninin, bebeğin ruhsal halini taşıyabilme kapasitesini içerir. Bebeğin korkuları, açlığı, rahatsızlığı annenin zihinsel filtresinden geçer, orada sindirilir ve düzenlenmiş biçimde geri sunulur. Wilfred Bion’un (2023) terimiyle, bu süreç “container-contained” ilişkisidir: Anne bir “konteyner” olarak, bebeğin zihinsel deneyimini kapsar.

Ruhsal Bir Düşüşün Önlenmesi

Winnicott, bebeğin gelişiminin sağlıklı seyredebilmesi için “yeterince iyi” bir anneye ihtiyaç duyduğunu söyler. Bu anne, bebeği fiziksel olarak taşımakla kalmaz, aynı zamanda onu ruhsal olarak da düşmekten korur. Burada söz konusu olan, bebeğin yere düşmesi değil, ruhsal bir boşluğa, yani tutulmamışlık hissine düşmesidir. Annenin zihinsel olarak orada olmaması, bebeğin özneleşme sürecini kesintiye uğratabilir. Bu, bireyin gelecekteki ilişkilerinde sürekli bir güvenlik arayışı, ama aynı zamanda yakınlıktan kaçınma gibi dinamiklerle kendini gösterebilir.

Tutma Kapasitesi Nasıl Anlaşılır?

Annenin tutma kapasitesi, birtakım psikolojik becerileri içerir:

  • Bebeğin ihtiyaçlarını sezgisel olarak fark etme,
  • Bu ihtiyaçlara süreklilik ve hassasiyetle yanıt verme,
  • Bebeğin duygusal kaosunu kendi zihninde işleyebilme,
  • Bebeğe duygularını taşıyabileceği bir zemin sunabilme.

Bu kapasite sayesinde, bebek yalnızca bir nesne değil, anlamlı bir özne olarak dünyada yer bulur. Dış dünya onun için düşmanca değil, ilişki kurulabilir bir alan haline gelir.

Ya Tutulamadıysak?

Tüm anneler, bu kapasiteyle otomatik olarak donatılmış değildir. Annenin kendi çocukluk yaşantıları, travmaları veya çevresel destekten yoksunluğu, bu işlevi aksatabilir. O zaman bebek, tutunabileceği bir zihinsel alan bulamaz. Bu eksiklik, ilerleyen yaşlarda kişinin içsel boşluk duygusu, anlamsızlık, kimlik karmaşası ya da ilişkisel kırılganlık olarak ortaya çıkabilir. Tüm bu haller bazen geçmişte yaşanmış bu “düşüş” deneyiminin izlerini taşır. Bazen kişi, tutulmadığı için tutunamayan birine dönüşür.

Ancak bu ruhsal boşluk geri döndürülemez değildir. Terapi, tam da bu noktada bir “ikinci tutulma” imkânı sunar; danışanın parçalanmış ruhsal deneyimlerini taşıyan, düzenleyen ve geri yansıtan bir alan olarak işlev görebilir. Bu sayede, ilk ilişkilerde deneyimlenememiş olan kapsayıcılık, geç de olsa yeniden inşa edilebilir.

Son Söz

Bir bebeği kucağa almak önemlidir. Ancak, asıl belirleyici olan onun ruhsal varlığını taşıyabilmektir. Çünkü ruhsal olarak tutulmayan bir bebek, yalnızca kendisini değil, dünyayı da dağınık, karmaşık ve tehlikeli bir yer olarak deneyimler. Oysa tutulmak, sadece düşmemek değil; bir başka zihnin içinde geçici olarak barınabilmektir.

Psk. Dan. Merve Şenli

Kaynakça

Bion, W., & Hinshelwood, R. (2023). Learning from experience. Routledge.

Winnicott, D. W. (1960). The theory of the parent-infant relationship. International Journal of psychoanalysis41(6), 585-595.