Alma ve Verme: Ruhsal Dengenin Temelleri

Bu iki eylem ve aralarındaki dengeyi bulabilmek sandığımız kadar yalın değildir. Kimi insanlar karşılıksız vermekten haz alırken, kimileri almakta zorlanır. Bazıları, verdiklerini hesap edip karşılığını bekler, bazıları ise vererek var olabileceklerine inanır. Birine verdiğimizde ne hissederiz? Karşılık bekler miyiz? Verdiğimizde eksilir miyiz, yoksa tamamlanır mıyız? Aldığımızda büyür müyüz, yoksa yük mü ediniriz?

Alma-Verme Örüntüsünün Ruhsal Boyutları

Bireyin alma ve verme dengesi, yalnızca dış dünyaya yönelik bir alışveriş değildir; bilinçdışı yapılar ve erken dönem deneyimler bu terazinin ayarına etki etmektedir. İnsan, daha dünyaya gözlerini açmadan bile kendini bir alma-verme ilişkisinin içinde bulur. Rahmin sıcaklığında, göbek kordonu aracılığıyla beslenir; doğduğunda ise annenin memesi, bakım verenin şefkati, göz teması, dokunuşu onun ilk aldığı şeyler olur. Ancak bu ilk alış, bir karşılık beklentisi olmadan gerçekleşen nadir deneyimlerden biridir. Zira bebek, ona verilenin hesabını tutmaz; sevilmek, beslenmek, korunmak onun ihtiyacıdır. Fakat bu denge bozulduğunda, yani çocuk aldığı sevgiyi koşullu hissettiğinde, ilerleyen yaşantısında alma ve verme arasında hep bir hesap yapma gereği duyabilir; aldığı her şeye karşılık verme zorunluluğu hissedebilir. “Bunu hak ettim mi?”, “Fazla mı istiyorum?”, “Karşılığını verebilecek miyim?” gibi sorular, yalnızca zihinsel sorgulamalar değil, derinlerde bir yerlere kök salmış duygusal mirasların dışavurumudur. Diğer bir taraftan, ihtiyaçları karşılanmayan ve reddedilen bir çocuk, ileriki yaşamında bir şeyi kabul etmenin zayıflık veya borçluluk anlamına geldiğini düşünerek kendini dış dünyaya kapatabilir.

Vermek, yüceltilmiş bir erdem olarak sunulsa da özünde insanın kendini gerçekleştirme ve onaylanma çabalarının girift bir yansımasıdır. Kimse boşluğa vermez; çoğu zaman bir gülümseme görmek, takdir beklemek, gönlünü yatıştırmak ya da yalnızca kendini ‘iyi biri’ sayabilmek için verir. Ancak şu da vardır ki, vermek kimi zaman elden çıkarmak, yükten kurtulmak, sorumluluktan sıyrılmak için de yapılır. Öte yandan, almak da zannedildiği kadar basit bir eylem değildir. Kabul etmek, ihtiyacı olduğunu kabullenmek, borçlanmayı göze almak… Kimi insan, kendini borçlu hissetmemek için veremeyeceğini almaktan kaçınır. Kimisi, aldığı her şeyin altında bir hesap arar. Bazısı da verir gibi yapıp almak, alır gibi yapıp vermek üzerine hayatını kurmuştur.

Erken Dönem İlişkilerin Alma-Verme Üzerindeki Etkisi

İnsanın alma ve verme kapasitesi erken bebeklik döneminde, özellikle anne ya da bakım veren ile kurulan ilişki üzerinden şekillenir. Dünyaya geldiğinde tamamen başkalarına bağımlı olan bebek, bu aşamada sadece alıcı bir konumdadır ve dış dünyadan beklentisi sınırsızdır. Psikanalist Melanie Klein’a göre bebek, ilk dönemlerinde annesini iki farklı şekilde deneyimler: Bazen onu besleyen, rahatlatan, sevgi veren bir figür olarak (“iyi anne”); bazen de ihtiyacını hemen karşılamayan, yokluk hissi uyandıran biri olarak (“kötü anne”) algılar. Bebek, bu iki deneyimi bir araya getirmeyi zamanla öğrenir.

Gelişim ilerledikçe, Psikanalist Donald Winnicott’un “yeterince iyi anne” kavramı devreye girer. Yeterince iyi bir anne, bebeğinin her ihtiyacını anında ve kusursuzca karşılamaya çalışmaz. Önemli olan, çocuğun duygusal güvenliğini sağlayacak kadar var olması ama aynı zamanda onu büyüten ve olgunlaştıran küçük hayal kırıklıklarına da alan açmasıdır. Örneğin, bebeğin karnı her acıktığında hemen beslenememesi, onun biraz beklemeyi ve ihtiyacının gecikmeli de olsa karşılanacağını öğrenmesini sağlar. İşte tam da bu süreçte, bebek sadece alan bir varlık olmaktan çıkıp, dış dünyaya uyum sağlamayı ve karşılıklılığı öğrenir. Böylece, zamanla başkalarına da verebilen biri olmayı deneyimlemeye başlar.

Eğer bir çocuk annesinden yeterince güvenle alabilmişse—yani ihtiyacı olan sevgi, şefkat, ilgi ve güveni tatmin edici bir şekilde deneyimlemişse—o zaman başkalarına da verebilme kapasitesi gelişir. Ancak, erken dönemde bakım eksikliği, güvensizlik veya travmatik deneyimler yaşanmışsa, kişi ilerleyen yaşlarda sadece almak isteyen, vermekte zorlanan ya da tam tersi, sadece veren ancak alamayan biri haline gelebilir.

Almak, Vermek ve Psikolojik Savunmalar

Alma ve verme dengesindeki bozulmalar, bireyin kullandığı bilinçdışı savunma mekanizmalarıyla da ilişkili olabilmektedir. Narsistik yapıdaki bireyler, verme eylemini bir zayıflık olarak görüp sürekli alıcı konumunda kalmak isteyebilirler. Zira almak, güçlerini pekiştirir; vermek ise onların gözünde bir kayıp anlamına gelebilir. Öte yandan, aşırı fedakâr bireyler, yalnızca vererek var olabileceklerine inanırlar. Onlar için almak, bağımlılığı çağrıştırır ve dolayısıyla reddedilmesi gereken bir durum haline gelir.

Başkalarına verdikçe kendisini anlamlı hisseden biri, aslında kendi içindeki değersizlik duygusuna karşı bir savunma mı geliştiriyordur? Ya da almakta zorlanan birinin, derinlerde bir yerde borçlanmaktan duyduğu bilinçdışı korku mu yatıyordur? Bu soruların cevabı, kişinin kendisine, kendi geçmişine, çocukluk yaşantısına döndüğünde belki de daha net biçimde ortaya çıkacaktır.

Dengeyi Bulmak: Ne Eksik, Ne Fazla

Sağlıklı bir ruhsal yapı, alma ve vermenin iç içe geçtiği, birbirini destekleyen bir döngüyle mümkündür. Winnicott’ın “yeterince iyi anne” kavramında olduğu gibi, ruhsal bütünlük de yeterince dengeli bir alma-verme ilişkisiyle mümkün olabilir. Vermek kadar alabilmek de bir kapasite meselesidir ve insanın bu kapasiteyi geliştirebilmesi, kendisine değer vermesiyle doğrudan ilişkilidir.

Bireyler, kendilerine sunulanı kabul etmeye başladıklarında, verdiklerinin de daha anlamlı ve bilinçli bir noktaya evrildiğini fark ederler. Alma hakkını kendine tanıyabilen bir kişi, verdiğinde tükenmeyeceğini, aksine daha çok zenginleşeceğini de öğrenir. Hayat, yalnızca vererek ya da sadece alarak yaşanabilecek bir süreç değildir. Denge, bu iki eylemin birbiriyle uyum içinde olmasıyla mümkündür.

Psk. Dan. Merve Şenli

Kaynakça

Klein, M. (2014). Haset ve Şükran, İstanbul: Metis Yayınları.

Winnicott, D.W. (2005). Playing and Reality (2. Basım). Routledge Classics.