Zihin ve Öteki

Hep söylendiği gibi insan sosyal bir varlıktır; hayatta kalabilmek, yaşamı anlamlandırabilmek, benliğini bulabilmek için her zaman bir ötekine ihtiyaç duyar. Bu sosyal etkileşimlerin merkezinde de başkalarının zihinlerini anlayabilme yeteneği, yani “Zihin Kuramı (Theory of Mind)” yatar.

Zihin kuramı başkalarının zihinsel süreçlerinin, düşüncelerinin, niyetlerinin, duygularının, isteklerinin, inançlarının, perspektiflerinin bizimkinden farklı olduğunu anlama ve kavrama becerisi olarak tanımlanabilir. Bu beceri, insanlar arasındaki etkileşimlerde empatiyi ve karşılıklı anlayışı mümkün kılar. İnsanların genellikle 3-4 yaşlarından 10’lu yaşlarına kadar belli aşamalarla bu beceriyi geliştirmiş olması beklenir. Bu beceri, insanlar arasındaki etkileşimlerde empatiyi ve karşılıklı anlayışı mümkün kılar. İletişimde bulunduğumuz kişilerin bir nevi zihinlerini okuyabilme ve tahmin edebilme yetisi, onlarla daha derin ve anlamlı bağlar kurmamıza yardımcı olur.

Yetişkinlikte bu beceriyi edinmiş kabul edilen varlıklar olarak farkında olmalıyız ki bir öteki bizden farklı düşünebilir, bizden farklı şeylere ihtiyaç duyabilir, bizden farklı şeyleri arzulayabilir. Kişilere, durumlara, olaylara dair farklı inançları ve kabulleri olabilir. Bu nedenle, bir başkasının duyguları, fikirleri, inanışları, görevleri, sorumlulukları, zekası, bakış açısı, dünyaya anlam veriş tarzı yok sayılmamalıdır. Bizi diğer canlılardan ayıran, insan yapan da budur.

Peki neden ötekinin varlığı bu denli önemlidir? Öteki kimdir?

İnsanın varoluşunu anlamlandırma çabası, diğer insanlarla olan ilişkilerinde kendini gösterir. “Öteki,” bireyin kendi benliği dışında kalan ve onunla etkileşime giren herkesi kapsar. Mesela, annemiz ilk ötekidir; ötekiyle olan ilişki, dünyaya gözümüzü açtığımız andan itibaren başlar ve kurulan bu etkileşimler bireyin kimliğini, değerlerini ve dünyayı algılama biçimlerini şekillendirir. Günümüzde sistemin “Tek başına bir ben” dayatmasına, yalnızlaştırmasına ve yabancılaştırmasına karşı, öteki olmadan yaşam mümkün değildir. İlişki kurmadan yaşamını sürdürebilen bir insan hiç olmamıştır ve olmayacaktır.

Varoluşçu düşünür Martin Buber, “Ben ve Sen” felsefesinde insanın öteki ile olan ilişkisinin derinliğini ve anlamını irdeler. Buber’e göre, gerçek bir diyalogda “Ben” ve “Sen” arasındaki ilişki yüzeysel değil, derin ve anlam dolu olmalıdır. “İnsan benliğinin en içteki gelişimi, pek çoklarının zannettiği gibi, kendimizle kurduğumuz ilişkiyle olmaz. Öteki tarafından mevcut kılınmakla ve onun tarafından mevcut kılındığımızı bilmekle olur.” İnsanın en temelde ihtiyaç duyduğu şey sevilme, kabul görme ve onaylanmadır, bunun için de bir ötekine muhtaçtır. Öteki seni sana gösterendir; insan kendisini ancak ötekinde görebilir.

Tam da bu yüzden, öteki ile kurulan ilişkiler, bireyin kendiliğini inşa etmesinde, tanımasında ve geliştirmesinde hayati bir rol oynar. Ötekini anlamak ve onunla derinlemesine bir bağ kurmak, insan olmanın ve kendini ortaya koyabilmenin özünde yatan bir gerekliliktir.

Psk. Dan. Merve Şenli

Kaynakça

Baron-Cohen, S. (2000). Theory of mind and autism: A review. International review of research in mental retardation23, 169-184.

Buber, M. Ben ve Sen, çev. İnci Palsay, Kitabiyat Yayınları, Ankara, 2003.

Premack, D., & Woodruff, G. (1978). Does the chimpanzee have a theory of mind? Behavioral and brain sciences1(4), 515-526.